7 Kasım 2010 Pazar

26. Bölüm: Seydköy Olayı nedir?

26. Bölüm: Seydköy Olayı nedir?
Seydiköy Olayı, Yunanistan'ın Türkiye'deki Rumları kışkırtmasının bir sonucuydu...
Seydiköy Olayı nedir?
“O yıllarda İzmir de yayımlanan Ahenk Gazetesi 13–15–16 ve 18 Kânunusani (Ocak Ayı) 1324 / 1908 tarihli sayılarında yer alan haberlere göre, bir cambaz kumpanyası Seydiköy’e gelir ve Kahve Alanında bir gösteri yapar. Göstericilerden birinin yere düşen külahıyla bir çocuğun oynaması üzerine orada bulunan Jandarma eri Kayserili Bedos külahı, çocuğun elinden alır ve yanağından hafifçe okşar. Bunun üzerine izleyicilerden Kosti Civala Jandarma Bedos a kızar. Bedos da “Senin bileceğin iş değil.“ deyince ortalık karışır. Kahvelerde oturan diğer Rumların saldırması ile Jandarma ile Rum ahali karşı karşıya gelir. Askerler Rum halkı tarafından dövülür. Bunun üzerine Jandarma Karakoluna saldıran Rumlara asker süngü takarak saldırır. Neticede Türkmenaki Nikolo, kardeşi Aleko, Midillinaki Penani ve Dimitri Mirhoris adlı kişiler ölür. Bunlardan başka dördü ağır yaralı olmak üzere altı da hafif yaralı vardır. (93)
Rumca yayımlanan gazeteler olayı abartarak yazarlar. Halkı tahrik ederler. Bunlardan Ahenk Gazetesi yazarlarından M. Agopyan ve daha başka Rum gazeteciler gerginliği tırmandırırlar. Başta Nea Simirni olmak üzere Rumca gazeteler askeri suçlayarak halkı kışkırtmaya devam ederler. Alevin diğer bölgelere de sıçraması için çaba gösterirler. Rum halkının çoğunlukta olduğu yörelerde ayaklanma çağrısı yapılır. Hizmet Gazetesine mektup gönderen bir Rum da Türk Gazetelerinde çıkan haberlerin doğru olmadığını, askerlerin yaptığının “vahşiyane” olduğunu belirtir. Proidos Gazetesinde olaylarda çıkan asılsız haberlerden söz eden Hizmet Gazetesi bu gibi durumlarda devlete güvenmek ve milletçe birlik olmanın anlamı üzerinde yazılar yazmaktaydı. Olay adli olmaktan çıkmış, dinler arasında bir tartışmaya ve üstünlük iddiasına taşınmıştı.
30 Ocak 1908 günü soruşturmayla ilgili Müdde-i Umumi Muavini Enver Beyin raporu: Pazartesi gecesi saat üç çeyrekte vilayet Jandarma Komutanı ve Belediye etibbasından (doktorlarından) Nikolaki Efendi ve miktarı kâfi asakir-i nizamiye (yeterli sayıda Osmanlı ordusu askeri) ve jandarma efradıyla hareket ve saat dörtte mahal-i hadiseye muvasalat olunmağa hemen keşf ve tahkikata mübaşeret olundu (olay yerine ulaşılıp soruşturma yapıldı). Vakıanın mahal-i zuhuru (olayın geçtiği yer) olan Kahve Alanı meydanında ahaliden üç nefer maktul (ceset) görülmüş ve diğeri de mecruhen (uzaklaşarak) hanesine kadar gidip orada vefat eylemiştir. Meydanda görülen maktullerden (cesetlerden) üçü de başlarından kurşunla vurulduktan ve hanesinde vefat eden arkasından nüfuz eden kurşunun sol taraf nahiye-i kalbiyesi (kalbinin sol yanı) üstünden huruç (girerek) ederek bundan müteessiren (üzücü sonucu olarak) vefat eylediği (öldüğü) inde-i muayeneden anlaşılmıştır.
Hadisenin eshab-ı zuhur ve sureti vukuuna (olayın gerçekleşme şekline) gelince, Pazar günü Kahve Alanı meydanında canbaz oynarken oyun temaşası için tecemmüm eden ahali arasında jandarma eri Kayserili Bedos yer açmak için seyircilerin izdihamını men etmek maksadıyla kamçısını sallar. Kamçı, ahali-i mahalliyeden Arabacı Todor’un oğlu Milti nam şahsın ayağına çarpar. Bu sebeple Milti jandarma Bedos a hücum eder. Şu münazaayı ibtidaiye teskin edilirse de merhum Milti avanesiyle tekrar Jandarmaya hücum ve darp etmeye başlaması üzerine, meydanda halk birbirine karışır. Bu jandarmayı kurtarmaya gelen iki jandarma ve asker de darp olur. Ahaliden bir takım eşhasın iskemleleri kırarak sopa makamında iskemle ayaklarıyla bazıları sopa ve odun parçalarıyla hücuma eşlik ederek ortalıkta bir herc-ü merc hâsıl olur. Bu anda ortada münazaa edenlerin arasından ve etrafından birkaç el silah atılır. (94)
Jandarmalar, askerler hükümete koşarlar. Meydanda bulunan çoluk-çocuk dücar-ı havt ve heyecan olarak kaçmaya başlar. Asker onbaşının silah başına verdiği emir üzerine hükümette bulunan ve mahalli-i hadiseden (olay yerinden) koşan beş-altı asker ve jandarma hemen tüfenkleriyle hükümetin önüne çıkarlar. Her taraftan silahlar atılır. Hadise husule gelir.
Mahalli-i vakıa (olayın geçtiği yer) olan Kahve Alanı meydanına nazır bazı hanelerle dükkanlara ve hükümet dairesinin kapısına ve medhalinde bulunan duyun-u Umumiye idaresinin duvarlarına ve demir parmaklığın alt ve kolon duvarlarına kurşunlar isabet eylediğini inde-i keşf zuhur eden asar ve alaimden anlaşılmış ve bu hal asker ve jandarma ile ahali arasında silah müsademesini (silahlı çatışmayı) teyid eylemiştir.
Vakıada hazır bulunan bir kısım şuhud (olaya tanıklık eden bazıları) jandarma ve askeri darp ve silah endaht ederek hücum eden halkın deft ve hükümeti muhafaza maksadıyla efrad-ı asakir tarafından silah isti’mal olduğunu ahali tarafından gösterilen bazı şuhud ise meydanlıkta zuhur eden münazaa ve karışıklık esnasında iki-üç asker ve jandarma hükümete koşarak askeri silah başına davet etmeleri üzerine ellerinde tüfenklerle beş-altı nefer asker ve jandarmanın sıraya dizilip ahali üzerine ateş eylediklerini ve ahali tarafından hükümet konağına, asker ve jandarma karşı silah atılmadığını söylüyorlar. Hadisenin zuhuruna sebebiyet veren Arabacı Milti hanesinden askere silah atıldığı beyan olunan Boduroğlu Panayot elde edilmiş ve arbede esnasında Rum ahaliyi müteheyyie sözlerle kıtale tahrik eylediği, bir kadın tarafından haber verilen sabıkalı maktulesinden Kahveci Bokodini nam şahıs ile bir askerin arkasından kasap satırı attığı iddia edilen kasap İspiro bulunamadıklarından derdest ve il’zamları hakkında icap edenlere emir verilmiş ve bu vukuata gerek jandarmalar darp ve gerek isti’mali silah eden cem-i gafileden başka bir kimse tayin ve teşhis olunamamıştır.(95)
Meselenin leh ve aleyhinde dermayan olunan ifadat ve ihbarata nazaran vukuatın tayin-i mahiyet ve temyiz-i hakikatı kanun-i hülkamın takdiri vicdaniyesine ait olmak lazım geleceğinden ve bu hadiseden isti’mali silah eyledikleri anlaşılan beş nefer askerle üç jandarmaya mezuniyet tevcih edildiği cihetle merkez-i vilayete nakl ve izamla jandarma Kumandanlığına tebliğ ve tutulan evrak-ı tahkikiye takımıyla daire-i istantika tevdi kılınmış olduğundan cihetle netice-i tahkikatı mübeyyin işbu rapor takdim olundu”
Yine bu rapordan sonra 31 Ocak günü olayda hayatını kaybedenler üzerinde otopsi yapılmak üzere tabip Mustafa, Sıhhiye Müfettişi Zeki ve belediye doktorlarından Hüsnü Bey ile Doktor Pisaltof ve Elefteryadis Seydiköy’e gönderilir. (96)
Otopsi Yapılıyor
Yapılan otopsi sonuçları bir raporla açıklanıyor: İşbu dört ceset üzerindeki meshudat-ı fenniyemize binaen ve müstantik müzekkeresinde münderic suallere cevaben şunları arz ederiz.
Evvelen; Yaraların ebad ve eşkâline göre bunların tevlid eden silahlarını pek çok yakından atılmayıp herhalde epeyce bir mesafeden atılmış olduğu anlaşılmakta ise de mesafenin muhakketen tayini fennen kabil değildir.
Saniyen: Kurşunların girdiği fethaların ebadına ve muceb oldukları hasaratın cesamet ve vehametine nazaran bu kurşunların martini, gra ve bu gibi büyük çapta tüfenklerin mermisi olup mavzer tarzında ufak çaplı esliha-yı nariyenin kurşunu olmadığı aşikârdır.
Salisen: Kurşunların derun-ı ecsaddaki seyirleri hemen afaki olduğu için eslihanın da vaziyet-i maktuline nispeten ufak bir mevkiden endaht edilmiş olmaları agleb-i ihtimaldir. (97)
Açıklanan bu rapordan sonra bile Rum Patrikliği yaptığı açıklamalarıyla durumu daha da gerginleştirmeye çalışmıştır. Seydiköy Rumlarının aileleriyle bulundukları mahallede on jandarma askeri tarafından silah atışıyla dört kişi öldürülmüş, beş kişide yaralanmıştır. Rum Patrikliğinden bildirilmekteydi. Amaç olayı mahalli boyuttan çıkarıp ülke çapına yaymaktı. M. Kamil Dursun ‘İzmir Hatıraları’ adlı kitabının 70 sayfasında; Rumları Türk halkı ve Türk vatanı aleyhine kışkırtmak ve tahrik etmekten Metropolit Hristostomos bir gün bile eksik kalmıyordu. Metropolitin bu girişimi İzmir ile sınırlı kalmayıp Aydın, Manisa gibi sancaklar ve hatta vilayette yakın ve uzak kazalara bile yayılmaktaydı. Vilayetçe bunlara dair vesikalar bile ele geçirilmişti. (98)
Bu gibi kışkırtmaların neticesi olarak, bir gün Seydiköy nahiyesinde istasyonda tren beklemekte olan Nahiye Müdürdü Ahmet Bey, sefil bir Rum tarafından öldürülmüştü. Müdürün hunhar katili cezasını bulmuş ise de, bu cüret Seydiköy’ de kalmayıp diğer bazı mahallere de sirayet etmiştir.” (99)
Nitekim bu tür ayaklanma denemeleri İzmir civarında hep olacaktır. Engin Berber ‘Bir İzmir Kabusu’ adlı kitabında “Sancakta taşkınlıklarını tırmandıran Rumlar, Türklerin elinden alınmadığı takdirde İzmir’deki Hıristiyanların soykırıma uğratılacağı korkusunu yaratarak, uluslararası kamuoyunun vicdanında işgalin “meşru” gerekçesini oluşturuyorlardı. Sancakta askeri vali konuma getirilen Nurettin Paşa’nın ilk günlerinde, 17 Ocak 1919’da Rumlar ve güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar patlak verdi. Nurettin Paşa o gün Urla’ya giderek incelemeler yaptı ve Rumların şehirdeki İtalyan vatandaşlarını hedef alan saldırılarını göz önünde tutarak, İtalyan makamlarıyla yakınlaşma taktiğini uygulamayı kararlaştırdı. Müttefiklerin Paris Barış Konferansında takındıkları İtalyan karşıtı tavır nedeniyle, Türklerle işbirliğine hevesli olan İtalyan yetkililer, kaçak olarak kıyıya insan ve eşya çıkardığından şüphe edilen bir Yunan vapurunun aranmasında, asker vererek vilayeti desteklemişlerdi. Adalar’da gözü olan İtalyanlar, fırsat çıktıkça bu işbirliğini göstermekte duraksamadı. (101) Nitekim bu araştırmamızın ileriki bölümlerinde göreceğiniz gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında Kuşadası ve Söke civarında verdikleri destek kayıtlara geçmiştir.
Bu olay ne ilk ne de son olacaktı. Bu yara devamlı kaşınacaktı, ta ki 15 Mayıs 1919 yılına kadar. GAZİEMİR GAZİEMİR
Copyright © 2008 gaziemirtarihi Tüm Hakları saklıdır. gaziemirtarihi@gmail.com
Portalımızda yayınlanan fotoğraflar Ercan ÇOKBANKİR'in arşivindendir.Kaynak gösterilerek ve portalımızın ilgili sayfasına link verilerek yayınlanabilir.Designed by E. Ç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder