10 Kasım 2010 Çarşamba

12. Seydiköy'ün levanten aileleri

12. Seydiköy'ün levanten aileleri

Hochepied, Van Lennep ve diğer aileler...

Seydiköy ile ilgili bir başka anı ise şöyledir. ”1753 yılının 7 Mayıs günü İngiliz papaz Bay Brown ve diğer dostlarla birlikte İngiliz konsolosluğunun bize tahsis ettiği atlara binerek Sevdiköy e gittik. Kalenin çevresinden geçerek Buca’yı sol tarafımızda bıraktık. Sevdiköy civarında çok zeytin ağacı olduğundan dolayı burası sanki yağ köyü. Sevdiköy çok kötü bir durumda ve burada yaşayan köylüler büyük bir yoksulluk içinde, ayrıca köydeki zengin evleri servilik ve zeytinlikler içindedir. Sevdiköy’de sayfiye evi olan İngiliz konsolosu Bay Crowly bizleri Bay Van Lennep in çok büyük olmayan ama altı odasının yanı sıra büyük bir oval salonu bulunan şirin sayfiye evine götürdü. Daha sonra Bay Death in evine uğradık. Bay Death’in evi Sevdiköy’ün en güzel evi. Ev birkaç kemer üzerine kurulmuş ve yaklaşık 10.000 kuruşa mal olmuş.” (54) Bu satırlar Mr. Stephan Schulz adlı gezginin İzmir hatıratından alınmıştır.< xml="true" prefix="o" namespace="">

İzmirli Levantenlerle ilgili diğer bir kitapta da “Bir gün Bayan Pauline, Hollanda konsolosu Lennep’in yeğeni Kont Hochepied’den bir davet almıştır. Kont, Buca ya 1 saat uzaklıkta Hollandalı zenginlerin yoğun olarak yerleştiği Sevdiköy’deki evinde parti verecekti. Pauline ile birçok genç ve güzel kadın ve kız iyi eğitilmiş eşekler üzerinde yola çıkmışlardı. Mersin, okaliptüs ağaçlarının palamut meşelerinin ve zakkumların arasından tümseklerle çevrili şirin ve verimli topraklardan geçmişlerdi. Manzara gerçekten görülmeye değerdi. Renklerin cümbüşünü yaşayarak Sevdiköy’e ulaşırlar ve doya doya eğlenirler. Bu güzel partiden ayrılmak üzereyken eve gelen zaptiyelerden dolayı bir sıkıntı yaşansa da bu parti hoşça geçer.” diye anlatılmaktadır (55).

İlhan Pınar 17.ve 19 yüzyılda Gezginler kitabının 114 sayfasında “Meles Çayı Buca ve Seydiköy ve şehrin suyunu taşıyan kemerler de ayrı bir güzellikteydi. Yol üzerinde önce gümrük emininin konağının yanından, daha sonra da sahip olduğu birçok sayfiye evinin yanından geçtik. Konak dıştan göründüğü kadarıyla İstanbul’daki yalılarla boy ölçüşecek güzellikteydi. Güneşin batışıyla birlikte Hollanda Konsolosu Baron Hocchepied’in Seydiköy’ deki evine girmek üzereydik. Hochepied ailesi ve Van Lennep gibi akrabalarından oluşan birkaç İngiliz ailesi Seydiköy’ün Frenk sakinlerini oluşturuyordu. İzmir çevresindeki yerleşimler içinde kuşku yok ki en güzeli Seydiköy. Fakat o kadar kötü bir suyu vardı ki, birkaç gün içinde herkes hasta oldu. Ev çok büyük bir bahçenin içinde, bahçede yürüyüş yolları, doğuda bilinmeyen bir zevki tattırıyordu. Seydiköy’ün çevresinde de gezilebilecek şirin yerler vardı. Fakat en güzel yer Damlacık Pınarı’ydı. Bir başka akşam Lennep’lerin evinde toplandık ve doyasıya eğlendik. Baron Hochepied in evinin avlusunda, çok eski bir kabartma görmüştüm. Burada yer alan eski silah kabartmaları çok ilgimi çekmişti. Seydiköy’ e giderken de yolun iki tarafında bulunan iki lahit dikkatimi çekmişti. Bay Roubau bana antik ve nümizmatikle ilgilenen Mikuli Logiotato adlı Kandiyalı birisinin adresini vermişti. Ben de bugünkü yerleşim yerlerinden bazılarının antik dönem adlarını öğrenmek ve oralardaki kalıntılar hakkında bilgi almak amacıyla onu ziyarete gittim. Fakat pek fazla bilgisi yoktu, sadece coğrafik bilgiler verdi. 15 Temmuz sabahı da misafirperver ev sahibimizden ve iki şirin ve güzel kızından ayrılarak şehre döndük.” Nikoy Kapapa da kitabında, yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi bu eserlere değinmiştir.

İlhan Pınar aynı kitabın 59. sayfasında Angelicus Maria Myller’in 1726 yılında İzmir’de tuttuğu notlarında, yine Madam Hochepied’den şöyle söz ediyor: ”İzmir de bulunduğum sırada Hollandalıların Konsolosu önceki konsolosun oğluydu. Ölen konsolosun dul eşi İzmirliler arasında ‘Madam Hollanda’ olarak anılan yaşlı bir kadındı. Çok akıllı ve amazonvari bir kahraman olan bu kadın, iyi yaşamı ilginç ve erdemlilik anlayışı ile on dil bilmesiyle Türkler arasında da ünlenmişti. Herkese akıl ve öğüt veren birisiydi. Bu insanlardan sadece İzmir’de değil İstanbul da bile bahsediliyordu.”

Yine aynı eserin 118 sayfasında Richard Robert Madden, 1825 yılı anılarında, Kont Louis Auguste Forbin 1817 yılı Hollanda Konsolosluğu yapan aynı zamanda İzmir in en zengin Bankerlerinden Kont Hochepied’in Seydiköy’de, bahçesi Avrupa’daki emsallerini anımsatan güzellikte bir eve sahipti. Kontun çok ilginç bir de ailesi vardı.”

Bir başka gezgin de bu olayı daha değişik bir şekilde şöyle anlatmaktadır. “Kont Hochepied bizi kapıda tek başına karşıladı. Sahibi olduğu sanat yapıtlarını göstermek ve bunlar üzerindeki bilgisini anlatmaktan büyük zevk alıyordu. Nefis pasta ve şerbetlerin bulunduğu masaya geçmiştik. Aynı anda dışardan silah sesleri kulağımıza geldi. İçeriye Türk zaptiyeler girdi. Evin görkeminden dolayı yüzlerinden saklayamadıkları utangaçlıkla evi bahçeyi aramak için izin istiyorlardı. Bir süredir güvenlik sorunu olan çevrede biraz önceki soygun sırasında bir Yahudi’nin öldürüldüğünü ve katillerin kaçtıklarını, bu yüzden evi arayacaklarını söylediler. Müslümanlar kendilerine sunulan şerbeti içtikten sonra evi aramaya başladılar. Yüzlerinde korku ifadesi vardı. Kendilerini tehlikeye atmaktan çekindikleri için gürültü yapıyorlardı. Tabii zaptiyeler kimseyi bulamadılar.” Bu hatıralarını okuduğumuz Madam Hochepied ile ilgili bilgiler aktarmak istiyorum. Hochepied ailesi 17 yüzyıldan beri İzmir yakınındaki Seydiköy de yaşıyordu. Aile tarafından yazılan bir kitapta belirtildiğine göre Daniel de Hochepied karısıyla Seydiköy’de tam bir hanedan hayatı yaşamışlardı. Madama Han lakabıyla anılan Hochepied, bu bölgenin kudretli bir kraliçesiydi. Bir keresinde bir köylü madama gösterilmesi beklenen hürmeti göstermemişti. Buna çok kızan Madam derhal İzmir’e gelerek zamanın valisine şikâyette bulunmuştu. Seydiköy’e döndüğünde suçluyu öldürülmüş ve kapısında asılı olarak bulmuştu 56).

Hochepied ailesinden Barones Clara Hochepied’e de “Madama Han” lakabı takılmıştı. Bu bayan o kadar aydın ve çalışkandı ki, Frenk mahallesinde 300 kişilik bir tiyatro binası oluşturmuştu (57). Burada sanat gösterileri yaptırmıştır. 1824 yılında yeniden faaliyete geçen Amatör Oyuncular Tiyatrosunu himayesine almıştır. İzmir, Buca ve Seydiköy’de tiyatrolar oynanmasını sağlamıştır. Daniel De Hochepied 1720–1790 yılları arasında yaşamıştı. Konsolos De Hochepied’in oğlu idi. Jacgues De Hochepied adında bir oğlu, Anette diye bir kızı vardı. Jacgues De Hochepied de İzmir’de Hollanda konsolosluğu yapmıştı.

. Böylece, Hochepied ailesinin İzmir’deki yaşamlarında 1920 yıllarına kadar gelmiş oluyoruz. Anılarını okuduğumuz Madam Hochepied ailesi o dönemlerde Seydiköy’ün sembol ismiydi. Günümüzde İzmir’de yaşayan Giraud (Jiro) ailesi Bornova’nın, Cumaovası’nda çiftlikleri olan Von Heemstra ailesi de 1920 yıllarına kadar bu bölgede yaşamış sembol isimlerdendir (58). Von Heemstra hepimizin tanıdığı sinema oyuncusu Audrey Hepburn’ün (1923 – 1999) dedesidir.

Yine Hollanda konsolosu Van Lennep’in Seydiköy’deki evine ünlü misafirler gelir, konuk olurlardı. 19 yüzyılın ilk yarısında



Lamartine Seydiköy'de...

İzmir'i ziyaret eden bir başka ünlü de, Fransız şair ve yazar Lamartine’dir. Lamartine’in bu ziyareti bir dergide şu şekilde anlatılmaktadır: “İstanbul'dan Oriente gemisiyle hareket eden Lamartine, 7 Temmuz 1850 günü İzmir’e geldi. Kentimizin büyük tüccarlarından M.Courturier, yanında M.Ledoux, M.Guillois, M. Guys ve M. Salzani olduğu halde, kendisine Fransız kolonisi adına hoş geldin demek üzere gemiye çıktılar. Lamartine, İzmir’de uzun süre kalma niyetinde olmadığından, kendisine mümkün olan en kısa zamanda gerekli develeri hazırlamalarını bu beylerden rica etti.” (59)

M. A. Pagy’nin anlatımına göre Lamartine o akşam yemeği, M.Couturier’nin Kuyumcuoğlu (eski Hochepied) pasajındaki evinde yiyecekti. Lamartine’in çevre gezisi yaklaşık bir hafta sürmüş. Tire, Bayındır, Efes gibi köy ve kentlerle, şairin Hollanda konsolosu M.Van Lennep in evinde misafir edildiği İzmir yakınındaki Seydiköy’ü de kapsamıştı (60). Lamartine Seydiköy’le ilgili olarak ”Etrafı meyve bahçeleriyle çevrili, gürül gürül sularla sulanan çok sayıdaki kır evleri yaz boyunca İngiliz, Fransız, Hollandalı, Rum, Ermeni kökenli olan İzmirli ailelere bir sığınak oluyor, huzur ve canlılık veriyor” demiştir.“

Van Lennep ailesinin notlarına göre, şair oraya vardığı akşam bahçedeki kuyuya yaslanmış, testilerini doldurmaya gelen genç kızları hayranlıkla uzun uzun seyretmiş.



--------------------------------------------------------------------------------


Fotoğraf: Hochepied Evi, 1920'lerin başı. Nikos Kararas'tan alınmıştır.


GAZİEMİR GAZİEMİR


Copyright © 2008 gaziemirtarihi | Tüm Hakları saklıdır.| gaziemirtarihi@gmail.com

Portalımızda yayınlanan fotoğraflar Ercan ÇOKBANKİR'in arşivindendir.
Kaynak gösterilerek ve portalımızın ilgili sayfasına link verilerek yayınlanabilir.
Designed by E. Ç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder